Kıştı... Soğuktu...
On bir yaşın küçük elleri avuçlamıştı bilyelerimi.
Çocuk çığlıklarında ısıtıyordum yüreğimi
Ocak ayazında.
Oysa, az sonra hayatımın ilk ve en büyük
En çok acıtacak yarası
Öyle bir yakacaktı ki bedenimi,
Değil zemheri soğuğu
Kutup iklimi ferahlatmayacaktı yüreğimi
Kıştı...
Soğuktu...
Herkesin sırayla yaşadığı
Ve fakat hep sıra geçtikten sonra fark ettiğimiz rutin
Herkes ne yaşadıysa, ne eksik ne fazla...
Herkes ne kadar yandıysa...
Ama en çok çocuklar yanıyor ölüm ateşiyle
Biliyor musunuz bunu?
Kıştı... Soğuktu...
Öksüz ve boynu bükük günlerin başlangıcıydı.
Gri bulutların ardına saklanan
Bir yeni sayfaydı.
Ve benzer sayfaların habercisiydi.
Ahh!.. Keşke yok saymak yok etmeye yetse...
Keşke olmamış gibi yapsak da olan geri dönse...
Kıştı.. Soğuktu...
Son nefesine kadar dimdik ayakta, mağrur kalan...
Dağ gibi adam, ütopyam, babam...
Ölüm anında gözünde beliren bir damla yaş var ki,
işte onu hiç unutmam.
Çünkü bendim o gözpınarında biriken
Ve az sonra kayıp yiten...
Kıştı... Soğuktu...
Ölümün soğukluğu değildi ama asıl üşüten.
Söylememiştin bana,
dememiştin ki hiç gideceğini,
gitmeden.
Şimdi ben kime...
Şimdi ben kimden...
Şimdi ben nerden kuvvet alıp tutunacağım hayata?
Kıştı... Soğuktu...
Çeyrek asırlık bir özlemin başlangıcıydı...
Acıydı...
Ve acıya tütün basmak,
Alışmak kesmiyordu yürekten damlayan kanı,
İsyanı.
Kıştı...
Soğuktu...
Babamdı!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder