7 Eylül 2010 Salı

KIŞTI!..

Kıştı... Soğuktu...

On bir yaşın küçük elleri avuçlamıştı bilyelerimi.

Çocuk çığlıklarında ısıtıyordum yüreğimi

Ocak ayazında.

Oysa, az sonra hayatımın ilk ve en büyük

En çok acıtacak yarası

Öyle bir yakacaktı ki bedenimi,

Değil zemheri soğuğu

Kutup iklimi ferahlatmayacaktı yüreğimi


Kıştı...

Soğuktu...

Herkesin sırayla yaşadığı

Ve fakat hep sıra geçtikten sonra fark ettiğimiz rutin

Herkes ne yaşadıysa, ne eksik ne fazla...

Herkes ne kadar yandıysa...

Ama en çok çocuklar yanıyor ölüm ateşiyle

Biliyor musunuz bunu?


Kıştı... Soğuktu...

Öksüz ve boynu bükük günlerin başlangıcıydı.

Gri bulutların ardına saklanan

Bir yeni sayfaydı.

Ve benzer sayfaların habercisiydi.

Ahh!.. Keşke yok saymak yok etmeye yetse...

Keşke olmamış gibi yapsak da olan geri dönse...


Kıştı.. Soğuktu...

Son nefesine kadar dimdik ayakta, mağrur kalan...

Dağ gibi adam, ütopyam, babam...

Ölüm anında gözünde beliren bir damla yaş var ki,

işte onu hiç unutmam.

Çünkü bendim o gözpınarında biriken

Ve az sonra kayıp yiten...


Kıştı... Soğuktu...

Ölümün soğukluğu değildi ama asıl üşüten.

Söylememiştin bana,

dememiştin ki hiç gideceğini,

gitmeden.

Şimdi ben kime...

Şimdi ben kimden...

Şimdi ben nerden kuvvet alıp tutunacağım hayata?


Kıştı... Soğuktu...

Çeyrek asırlık bir özlemin başlangıcıydı...

Acıydı...

Ve acıya tütün basmak,

Alışmak kesmiyordu yürekten damlayan kanı,

İsyanı.


Kıştı...

Soğuktu...

Babamdı!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder