24 Eylül 2010 Cuma

GERÇEK TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

Bakmakla görmek arasında fark var...

Bazıları laikliğin tehdit altında olduğundan, ülkenin giderek İran'a dönüşeceğinden söz etmekte... Bazıları da kasıtlı olarak yapılan her eleştiriyi sanki bu minvalde söylenmiş gibi gösterip hedef saptırmakta.

Evet, bir tehlike var, ama bu korku İran gibi olmak değil. Ülkenin koşulları, yapısı buna izin vermez zaten.

Tehlike laikliğin elden gitmesi değil, bölünme, parçalanma ve emperyalizmin oyuncağı olma tehlikesidir.

Şu anki iktidar da "din istismarı" ile, yani halkın en hassas noktasına vurarak buna yardımcı olmaktadır.

Her şey adım adım uygulanıyor... Biraz geçmişe doğru bakınız, biraz uzaktan bütünü görmeye çalışınız.

Son üç yılın, beş yılın değil; son 50 yılın planıdır bu. Sadece günümüzde çalışmalar daha bariz şekilde görülebilmekte, plan daha hızlandırılmış şekilde uygulamaya konulmaktadır.

Bir ülkeyi yok etmek, ele geçirmek istiyorsanız artık tanka topa askere ihtiyacınız yok. Önce ülkenin değerlerini dejenere edersiniz, insanların kurumlara güvenini zedelersiniz, ekonomik istikrarsızlık ve gelir dengesinde bozulmayı körüklersiniz, gerisi kendiliğinden gelir...

Yaşananlara bakınız: Bu ülkenin en güvenilen kurumu TSK idi... Yakın geçmişin olaylarına baktığınızda, bu güvenin çoktan zedelendiğini görebilirsiniz. Eskiden % 95 seviyesinde olan askere güven, şimdilerde % 60 lara gerilemiştir, hala da gerilemeye devam etmektedir.

ÖSYM Türkiye'de torpilin kayırmanın ve iltimasın işlemediği tek kurum olarak bilinirdi. Şimdi?..

Polis teşkilatı; insanların canlarını, mallarını, namuslarını korumakla görevli kurum. Son zamanlarda kaç tane hırsızlık çetesi, uyuşturucu şebekesi, şantaj ağı çıktı polislerin adının karıştığı?

Kuran kurslarında öğrencileri taciz eden imam, cin çıkarmak bahanesiyle tecavüz eden hoca, camiye yardım diye topladığı paralarla altına jeep çeken müezzin haberlerine ne demeli?

Şimdi... Bu ülkede maneviyat sarsıldı mı? Sarsıldı.


"İmam bile bunu yapıyorsa diğerleri neler yapmaz" düşüncesi akıllara yerleştikten sonra ağzınızla kuş tutsanız nafile... Herkes herkese şüpheyle bakmaya başlamıştır.

Serbest meslek sahiplerinden 24 saat sonrasına güvenip gönül rahatlığıyla ticaret yapabilen kimse var mı? Sürekli bir kriz tehdidi demoklesin kılıcı gibi küçük esnafın tepesinde. İnsanlar evlerine ekmek götürmekte zorlanırken gazetelerin birinci sayfalarını hangi haberler süslüyor? Düne kadar beş parası olmayan adamların milyon dolarlık yatları, katları... Yeni yaratılan bir "zengin tabaka" yanında insanlara dağıtılan pirinç makarna haberleri... Tuzu kuru olanlarımız bile iki haberi yan yana okuyunca tedirgin olmuyor mu?

Bütün bu adımlar tamam... Sıra neye geldi peki?
Sırada bölünme var. O da tabii eski usul birilerinin gelip harita üzerinde cetvelle sınır belirlemesiyle yapılabilecek bir şey değil. Kademe kademe...

Önce bölgenin durumuna göre etnik ya da dini ayrımcılığın temeli hazırlanır. İnsanlar zaten sınırlar olmasa da bölünmüş hale getirilir. Sonra devlet eliyle bölgeler özerk hale getirilir. Ardından o özerk bölgeler birer birer bağımsızlığını ilan eder, iç savaş ve dış destekle neler olduğunu siz anlayana kadar her şey biter...

Etnik ayrımcılık var mı? Düne kadar hiç sorun etmediğimiz halde artık insanlar alışveriş yapacağı marketi bile farklı kimliktense değiştiriyor mu? Maalesef evet... Kurtarılmış sokaklar, mahalleleri geçtik, artık girilemeyen/gidilemeyen şehirler var.

Dinsel bölünme?.. Bir yandan laik-anti laik, öte yandan alevi-sünni diye insanlarımız karşı karşıya getiriliyor mu? Getiriliyor. Ramazanda sigara içenler dövülüyor, sokakta yürüyen türbanlı bayanlar rahatsız ediliyor, galeriler, konserler basılıyor, defileler engelleniyor...

Geriye ne kaldı? Özerk bölgeler...

Biz bu günlerde ne konuşuyoruz? Başkanlık sistemi, eyalet yönetimi...

Sorun sadece Türkiyeyi ilgilendiren bir mesele değil. Bölgede yeni bir yapılanmanın planları zaten tüm dünyanın gözü önünde işletiliyor. Irak müdahalesi, İsrail'in tavrı, İran'a karşı yürütülen politikalar, Türkiye'nin Ermenistan'la ilişkileri...
Sayın Başbakanımız da sağ olsun her fırsatta kendisinin "BOP Eş Başkanı" olduğunu söylemekten çekinmiyor.


Tehlike mi? Evet var. Baktığınız yerde mi? Hayır...



Umarım anlatabilmişimdir meselenin aslında dinle, laiklikle uzaktan yakından ilgisi olmadığını. 


Umarım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder