20 Eylül 2010 Pazartesi

GECİKMİŞ BİR REFERANDUM YAZISI

Bitti referandum...

Kazananı da kaybedeni de HALK değildi...

Çünkü Halk düşünüleren hazırlanmış bir taslak değildi oylanan.

Elindeki gücü perçinlemek isteyenlerle gücü eline geçirmek isteyenler arasındaki bir tepişmeydi, arada ezilen yine sade vatandaş oldu.

Şu kadar lira referandum masrafı senin-benim cebimden çıktı. Evet ya da hayır dediği için işinden gücünden olanlar oldu. Aile içinde küskünlükler, kavgalar oldu. Taraf olan da, bitaraf olan da yaranamadı kimseye.

Sonuçta bir taraf yüzde 58i, bir taraf yüzde 42'yi sahiplendiğinde gördük ki, aslında bu anayasa oylaması değil, partiler için güvenoyu yoklaması imiş.

O tarafa bakıyorsunuz, "biz kazandık, yüzde 58 bizi seçti, ilk seçimde yine tek başına iktidarız" diyor... Bu tarafa bakıyorsunuz, "oyumuzu artırdık, yüzde 42ye çıktık, gümbür gümbür geliyoruz, ilk seçimde tek başına iktidarız" diyor...

Evet oyu verenlerin hepsi AKPli mi? hayır... Başbakan seçimden önce böyle diyordu çünkü: "Bu bir seçim değil, hangi partiden olursan ol, aklına yatanoyu ver". Seçimden sonra?.. Referandum öncesi muhalefetle karşılıklı tartışma proramına bile çıkmaya çekinen milletvekilleri muhtelif medya organlarında boy göstermeye başladı "bu bizim başarımızdır" diye... Başbakan yalan mı söylemişti yani?..

Peki hayır oyu verenlerin hepsi CHPli ya da MHPli mi? Hayır... Çok yakından tanıdığım, AKP içerisinde etkin konumda bulunan pek çok insan tanıyorum hayır diyen. Yine benzer şekilde muhalif parti mensuplarından olup evet diyenlerin sayısı da az değil.

Referandum öncesi propagandalarda paketin neyi içerdiği, neye iyi gelip neleri götüreceği konusunda tek dişe dokunur mesaj aldık mı?

Yalıları, villaları öğrendik...

Soydan girdik boydan çıktık...

Etro diye bir gömlek markası varmış, tanıdık...

Lacoste'un Bitlisli bir işadamı tarafından Çorlu'da üretildiğini idrak ettik...

Meydanlarda otomatiğe bağlanmış halkın ne söylendiğine bakmadan her soruya "EVET" dediğine şahit olduk...

"Bey" kelimesinin yerine göre hakaret olarak algılanabileceğini, "Memur" kelimesinin bu hakarete karşılık daha ağır hakaret olarak kullanıldığını gördük...

Bu kadar çok şey konuşulurken elbette halka değişecek 26 maddenin neler getirip neler götüreceğini anlatmaya fırsat kalmadı.

Oylama sonucu çeşitli anketler gösterdi ki, halkın büyük bölümü, sandığa giderken neyi oyladığını bilmiyordu. Sonucu etkileyecek kadar hatırı sayılır bir çoğunluk, sadece sempatizanı olduğu parti işaret ettiği için oyunu evet ya da hayır olarak kullanmıştı.

13 eylülden itibaren her şey çok güzel olacaktı ya...

Evet... Halk için değil ama, oylama sonucu gücünü katmerleyenler için her şey çok güzel olmaya başladı.

Birden bire "başkanlık sistemi" konuşulmaya başlandı. Daha önce defalarca konuşulup bu ülke coğrafyasında uygulanmasının zararları, bölünmenin eşiğine gelinebileceği saptamalarına rağmen, derinden zemin hazırlanmaya başlandı.

Yargı reformu denilen şeyin "tasfiye" ayağı hızlandırıldı. En son Fethullah Gülen'in beraatine itiraz eden savcı hakkında soruşturma açıldı.

Terör örgütü ve yandaşlarıyla eskiden hiç değilse gizli kapaklı yürütülen istişareler, daha aleni yapılmaya başlandı. Hakkari'de patlayan bir bomba ile ertelenen görüşme bunlardan biriydi.

Medya üzerinde askıya alınan baskı, kaldığı yerden, daha yoğun şekilde programlandı. Mesela bugün, Bekir Coşkun Habertürk gazetesinden kovuldu...

Kısacası, memleket yavaş yavaş "çöpsüz üzüm" kıvamına geliyor, 13 Eylül'den sonra her şey çok güzel oluyor...

...

Yaklaşık 10 ay kadar sonra önümüzde bir viraj daha var... O virajda biraz daha din eksenine savrulursak, yapacak fazla alternatif kalmıyor elimize:

Ya hepimiz bir tarikatın müridi olup şeyhimizi uçurmanın mutluluğunu duyacağız,

Ya pılıyı pırtıyı toplayıp başka yerlere göçeceğiz,

Ya da Ege'nin dağlarına çıkıp kendi yurdumuzda "eşkıya" olacağız...

Bir dördüncü alternatif görebilen var mı?..

2 yorum:

  1. Böyle değerlendirmek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama bu referandum Türkiye'nin yaşadığı en renkli referandum olarak tarihte yerini alacak gibime geliyor. Sonuçlarının ülkeye hangi rengi getireceğini ise tartışmam bile.
    Yasakların başladığı ana kadar bir seçim havasında geçen propaganda mitinglerinden, pek çoğumuz bunun bir güvenoylaması olduğunu anlamış, ve içimizde bir "hayır" olsa bile, referandum galibinin Akp olacağını az çok kestirmiştik. Dolayısıyla şaşırmadığımız bir sonuç oldu.
    Şimdilerde, bazılarımızın çok önceden yazıp çizdiği İran'laşma tehlikesini konu etmeye başladı bazı yazarlar. Daha ne kadar zamanları var yazmaya bilemiyorum.
    Ama bildiğim bir şey var ki, bir 30 sene sonra 2010 yılı konuşulurken/yargılanırken muhalefet partilerinin beceriksizliğide çok konuşulacak.

    YanıtlaSil
  2. Referandumda en büyük suç muhalefet partilerinindi. Daha başlangıcında bu işi bir güvenoylamasına dönüştürdüler ve galibin de doğal olarak övünme hakkı doğdu.

    Çoğu zaman halkın siyasilerden çok daha ileri görüşlü olduğunu düşünüyorum.

    Vizyon sahibi olamayanların misyon dayatmalarının önüne geçemediğimiz sürece dolap beygiri gibi aynı kısır döngünün içerisinde yitip gideceğimizden korkuyorum zaman zaman.

    YanıtlaSil