6 Eylül 2010 Pazartesi

Keşke Burada Olsaydın

Aykırı bir öykünün ilk sayfasındayız henüz. İçimizde gel-gitleriyle bedenimizi örseleyen deniz tutmuş dilimizi, söyletmiyor söylenmesi bekleneni/gerekeni. Uçarı bir kuş tadında çeviriyoruz yönümüzü rüzgara ve tatlı bir esinti eşliğinde yarım yamalak mırıldanıyoruz dilimize dolanan ezgiyi: “wish you were here…”(*)

Ömrümüzün abecesini yazmaktayız şimdi. Yeniden, sil baştan... Bütün ezberimizi unutarak… Aceleci bir bebek kıvamında ve hızla büyütüyoruz içimizdeki çiçeği burnunda aşkı. Kah ağlıyor, kah gülüyor aşk yüzümüze büyümenin sancısını çekerek. Yüzümüzü güldürüyor aşk. Sonra her şey, öğrendiğimiz o ilk ve tek kelime oluyor: aşk. Aşk, her şeyimiz oluyor… Nereye baksak aşkın masum tebessümü ve dilimizde hep o yarım ezgi: “wish you were here…”

En çok dolunaylı gecelerde kıvranıyoruz “aşk”tan uzaklığımıza… Göğün en parlak yıldızına çağrılar asıp bekliyoruz. Oysa biliyoruz yolların kapalı olduğunu, aşinayız beklemenin soğuk ve yalnız sıfatına. Biteviye bir med-cezirle aşındırıyor yüreğimizin kıyılarını özlem: Git ve gel… Gel ve kal!..
Sonra gözpınarımızın ucundaki inci tanesine hapsedip içimizdeki hasreti, tekrar ve tekrar söylüyoruz aynı nakaratı: “wish you were here…”

İki kişilik yalnızlık treninin lüks kompartımanında sürüyor yolculuğumuz. Yalnızlığımızın güzelliğine serenatlar sıralıyoruz inanmadan, kimseyi inandıramadan. Bir yanımız deniz, bir yanımız dağ. Biliyoruz; yol bitmeden ya dağ üzerimize yıkılacak, ya denizde boğulacağız. Ama her halükarda, yolunda ölmüş olacağız aşkın. Bu cesaretle ve delicesine, bir üst perdeden, giderek daha yüksek sesle sürdürüyoruz vokalimizi rayların senkronize tıkırtısıyla: “wish you were here…”

Bencil bir histeriye tutulmuşuz. Sormuyoruz, sorgulamıyoruz isteğimizin de isteğinin aynı olup olmadığını. Ya değilse?.. Kulaklarımızı tıkıyoruz olanca gücümüzle iç sesimizin vereceği cevabı duymaktan korkarak. Denize doğru çevirip yüzümüzü ağır adımlarla yaklaşıyoruz ufuk çizgisinde bizi bekleyen maluma, son yolculuğumuzda. Tuzlu bir ıslaklık bedenimizi sarıyor ayaklarımızdan başlayarak. Cebimizde bir tek dolunaylı geceler, ufukta en parlak haliyle gözümüzü kamaştıran aşk, beynimizde sadece o aykırı sevgili ile uzaklaşıyoruz güvenli kıyılarımızdan sessizce, ufka doğru…

Dilimizde hep o eksik ezgi…


*Pink Floyd

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder