1 Ekim 2010 Cuma

DAĞINIK BİR BÖLÜNME/ME YAZISI...

Hep söylüyorum, yine söyleyeyim: Ne doğunun, ne batının örnekleri bu ülkenin yapısıyla örtüşmez. Bu nedenle hiç kimse IRA'yı, ETA'yı örnek göstermeye kalkmasın boşuna.

Anadolu coğrafyası yüzyıllardır göç yolu olarak kullanılmış. Bu nedenle bizdeki kültürel zenginlik, mozaik yapı başka hiçbir yerde görülmez.

Doğaldır ki etkileşimler olmuş, karışma/kaynaşma gerçekleşmiştir. Bir kaç istisna dışında hangimiz ailemizde kesinlikle Kürt yoktur diyebiliriz? Ya da tam tersi, hangi Kürt bunun aksini iddia edebilir?

Bu göçebelik esnasında töreyi de, gelenek göreneği de kaynaştırmışız. Hatırlayın; daha 3-5 yıl öncesine kadar Nevruz'u sadece Kürtler kutluyordu lastikler yakarak, zılgıtlar çekerek...  Sonra bir baktık ki Azerbaycanda yıllardır kutlanıyor, en eski Türk şenliklerinden biriymiş... Şimdi her yerde kutluyoruz.

Lazı, çerkezi, çingenesi (roman demeye bir türlü alışamadım) aklınıza hangisi gelirse hepsi için aynı...

Bu nedenle anlayamıyorum ben. Birden çok resmi dilin konuşulmasına karşıyım ama, eğer bu ülkede İngilizce mağaza isimleri olabiliyorsa kürtçe de olabilmeli. Hiç çekinmeden yazılabilmeli.

Lazca eğitim öğretim dili değil ama bütün Karadenizliler biliyor Lazcayı. Konuşmalarında da bir engel yok kendi aralarında. Kürtçe için durum farklı mı?

Folklorik özellikleri her bölgenin kendine has ve hepsini zevkle izliyoruz. İzliyorduk... Terör belası çıkmadan önce olmayan korkular sardı insanları. İş yaptığım Kürt müşteriler bile yeşil-kırmızı-sarı renkleri bir arada görünce hemen değiştirmemi istiyor şimdi.

Düne kadar kimse kimsenin etnik kökenini bilmezdi, merak etmezdi. Ancak lakaplarda geçerdi "Kürt Memet", "Çerkez İsmail" vs. Kürt kelimesi yüceltici bir şeydi, doğruluğu, dürüstlüğü temsil ederdi, çocukluğunuzu hatırlayın.

Fakirlikse, ülkenin dört bir yanında yaşanıyor, hep birlikte... İzmir'in metropole en yakın köylerinde çıplak ayakla okula giden çocukların resimlerini görseniz yüreğiniz dayanmaz. Bu ayrımcılık değil, aksine, kader ortaklığımız bizim. İşsizlikse her yerde... İşi olmadığı için evlenemeyen gençler, alacaklarını toplayamayıp borcunu ödeyemediği için gurur meselesi yapıp intihar eden iş adamları üçüncü sayfaların alışılagelmiş haberleri oldu artık.
...

Peki nedir bizleri bu duruma sokan? Fırsatını yakalasak birbirimizin gözünü oyacak hale nasıl geldik?

Siz ister misiniz oğlunuzun askerde çatışmaya girmesini?

Terörist de olsalar onların da ana babası var, onlar da istemez gözbebeklerinin bile bile kör kurşunların üstüne gitmesini...

Peki sebep?..

Sebep çok basit...

Bölgedeki feodal yapı ve rant kavgası...

Bir kısım aşiret, devleti almış arkasına, kendi köylüleri için aldıkları yardım ve teşviklerle sefa sürüyor, bir kısım aşiret de kaçakçılık, uyuşturucu ve silah ticaretiyle gününü gün ediyor.

Tabii öte yandan terörle mücadele için silahlanmaya dünyanın büçesini ayıran devletin bu zafiyetini kullanan silah satıcıları da üstüne tuzu biberi bu işin.

Devlet bölgeye yatırım götürmüyormuş, hikaye... O bölge için düzenlenen yatırım ve teşvik planları, ayrılan ödenek hiçbir bölgeye verilmiyor. Ama bu paralar maalesef yatırıma değil, doğrudan ağanın kasasına giriyor.

İşte sorun burada başlıyor... Bölgede sorun biterse, ağanın kasasına giren para azalır. Ağa bunu ister mi? İstemez. İstemezse ne yapar? Bir yandan devletin yanında görünür, servetine servet katar;  öte yandan gizli gizli bu meseleyi körükler...

Peki ağalık sistemi ve feodaliteyi çökertmenin yolu nedir?
Toprak reformudur...

Verirsin hazine topraklarını bölge insanına, ağasına ihtiyac duymadan ekmeğini kazanmasını sağlarsın; karnı doyan, işi olan adam da ne teröre bulaşır, ne devlete baş kaldırır.

Çok güzel diyorum da çözüm bu kadar basitse başımızdakilerin neden aklına gelmiyor, değil mi?..

Geliyor. Sürekli akıllarında... Ama elleri kolları bağlı.

Bu siyasi partiler yasası ve bu seçim sistemi olduğu sürece hiçbir parti babayiğitlik yapıp da aşiretleri kızdırmayı göze alamaz.

Bölgede siyasi parti teşkilatları aşiretlerin elindedir çünkü... Bakın meclise... Bölge milletvekillerinin hepsi ya ağa çocuğu, ya da akrabası... Teşkilatlara bakın, hangi aşiretin elindeyse parti, tüm delegeler aynı aşiret mensubu...

Eee... bu devran böyle mi gidecek?

Gitmeyecek tabii...

Eğitim şart diyoruz ya... Bölge insanı için gerçekten eğitim şart. Çünkü dışarıdan değil, ancak kendi içinden yıkılabilir feodalitenin surları... Orada, o yaşam koşullarına neden hapsolduğunu gösterebilirsek ilk adım atılmış olur.

Dünyanın neresine bakarsanız bakın, terörün olduğu yerde uyuşturucu ticaretinin, silah ve insan kaçakçılığının, rantın da kol kola gezdiğini göstermek, lisan-ı münasiple anlatabilmek kafi bunun için.


Azimle, yılmadan, taviz vermeden ama aynı zamanda baskı uygulamadan yürütülecek bir plan ile her şey düzelir, tekrar dönülür 30-35 yıl öncesinin huzurlu günlerine. 

 
Unutmayın; bazen çok karmaşık gibi görünen sorunların çözümü bu kadar basittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder