16 Ekim 2010 Cumartesi

BİZ DE ERGENEKONCU MUYUZ?..

Demokrasinin ve hukuk kurallarının çiğnendiği günler yaşamaktayız.

Bir demokratik hak olarak vatanını ve Atatürk devrimlerini korumak için meydanlara inen, 13 kez tekrarlanan Cumhuriyet mitinglerinde endişesini dile getiren halk ve önderlerine karşı başlatılan sindirme, yıldırma ve yıpratma operasyonuyla dalga dalga, onlarca aydın gözaltına alınmış, mitinglere destek veren ve öncülük eden demokratik kitle örgütlerinin binaları ve yöneticilerinin evlerinde aramalar yapılmış, evrak, kayıt ve diğer belgelerine el konulmuş, hukuk dışı telefon dinleme ve delil toplama yöntemleriyle olmayan bir suç ve suçlular yaratılmaya çalışılmıştır.

Ulu önder Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde Atatürkçülük bölücü bir ideoloji, Atatürkçüler ise terörist olarak damgalanmıştır. Öyle ki, bazı kişilerin suç isnatlarında "evinde Bursa Nutku bulundurmak" gibi garabetler iddianameye girmiştir.


Tek amacı her türlü tehdide karşın Misak-ı milli sınırları içerisinde vatanın bölünmez bütünlüğünü savunmak olan Cumhuriyet Mitinglerine katılan halk darbecilikle suçlanmış, var olan iktidarın karşısındaki her muhalif ses aynı çanakta eritilerek bir kavram kargaşası ve akıl karışıklığı yaratılmaya çalışılmıştır.

Ne idüğü belirsiz tanıkların ne şekilde alındığı belli olmayan ifadelerine dayanarak, delilden suçluya gitmek yerine önce suçlu ilan edip ardından suçu ispat etmeye çalışan zihniyet aynı zamanda bu güne kadar görülmemiş bir hukuksuzluğun ve yasa tanımamazlığın da baş aktörü olmuştur.

Ne insan hakları, ne de özel yaşamın dokunulmazlığı gibi kavramların hiçbir anlam ifade etmediği bu süreçte yaşananlar, adında "adalet" kelimesi barındıran iktidar partisinin yüz karasıdır, gerçek yüzüdür.

"Ucu açık" diye ifade edilen yargılanma sürecinde aylardır sağlıksız koşullarda tutuklu bulunan yurtseverlerin daha ne kadar bu süreç belirsizliğinde kalacakları ve daha ne kadar böylesi psikolojik baskılara maruz kalacaklarının da "ucu açık"tır.


Demokratik kitle örgütleri, silahlı kuvvetler ve medya kuruluşları mensuplarının ardından, Türkiye'nin aydınlık geleceğini yaratmaya çalışan kuruluşlar ve üniversitelere kadar uzanan "Ergenekon" garabeti giderek genişlettiği bu çemberle halk üzerinde büyük bir korku, yılgınlık ve ümitsizlik dalgası yaymaktadır. Artık dinlenme korkusuyla hiç kimse telefonlarda bile rahatça konuşamamakta ve neredeyse en yakın aile bireylerinden dahi şüphe edecek duruma gelmektedir.

Susurluk artıklarıyla Cumhuriyet ve demokrasimizi korumak için mücadele edenleri aynı dava kapsamında gözaltına alıp, şimdiye kadar çözülmemiş ne kadar faili meçhul varsa, ülkenin başına musallat olmuş ne kadar bölücü faaliyet ve kaynağı belirsiz terör örgütü varsa hepsi bu varlığı kanıtlanamamış örgütün marifetiymiş gibi gösterilmeye çalışılarak, "yandaş" medyanın da katkılarıyla bütün aydın ve vatanseverlerin ismi karalanmakta, lekelenmeye çalışılmaktadır.

Ancak bunu yapanlar; emperyalist güçlerle işbirliği yaparak kendi faşist iktidarını sağlamlaştırmaya çalışanlar bilmelidir ki, atmaya çalıştıkları çamurlar "vatan, namus, ahde vefa" için kendisini öne atmış ulusalcıların üzerine yapışmayacak, ama o çamuru atan eller hep lekeli kalacaktır.

Bizler; Mustafa Kemal Türkiye'sinin ilerici çocukları ve bu vatan topraklarının yılmaz bekçileri olarak şimdi soruyoruz:

"Biz de Cumhuriyet Mitinglerine katıldık. Bizler de Ergenekoncu muyuz?"...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder