25 Ağustos 2010 Çarşamba

Ekonomik İstikrar...

AKPliler hep ekonomiyi nasıl düze çıkardıklarından bahsediyorlar ya...

Gelin bir de bizim penceremizden bakalım bu ekonomi nasıl düze çıkmış:

En başta turizm gelirleri ele alalım.

Hani bu çok büyük işler başaran Ak Parti hükümeti var ya...

Hani enflasyonu düşük gösterebilmek için enflasyon sepetinden temel tüketim malzemelerini çıkarıp acaip acaip şeylerle bize psikolojik olarak düşük (?) enflasyon yaşatan hükümet...

İşte bu aynı hükümet, turizm gelirlerinde de böyle bir Ali Cengiz oyunu yapmış desem ne dersin?..

Şöyle ki...

2002 yılına kadar turizm gelirleri sadece turistlerden elde edilen kazançları kapsardı.

Ama 2002 den sonra birden bire "yurtdışında yaşayan Türklerin" ülkemizde harcadıkları paralar da bu hesabın içine katılıvermiişş Smile

Peki... tam rakam vereyim sana:

2002'de ülkemize gelen 13,256,028 turist, toplamda 8473 milyon dolar bırakmış.

2008 rakamlarına göre ise 26,336,677 turist, senin de dediğin gibi 21,911 milyar dolar bırakmış.

Amaaa....

Bu 21,911 milyar doların 5,1 milyar dolarının yurtdışında yaşayan Türkler tarafından, yani hepimizin anlayacağı adıyla "gurbetçiler" tarafından harcandığını söylemeyi AKP hükümeti unutuyor sanırım Smile

Şimdi 22 milyar dolardan 5 milyarını çıkartırsan geriye ne kalıyor?

Artan turist sayısına orantılı olarak turizm gelirimiz artmış mı? Yoksa yerinde mi saymış?

Haa.. Tabii bu gelirin büyük görünmesinde doların inatla dizginlenmesi ve Türk Lirası karşısında değerinin düşük tutulması faktörüne falan değinmeyeceğim. Buna ilerideki maddelerde nasıl olsa değinecek bir yer bulunur Smile

Meraklısına Türkiye'de yıllara göre turist sayısı ve turizm gelirleri artış oranı tablosu aşağıdaki linktedir. Yani bunları kafadan attığımı düşünmeyesiniz :)

http://www.ttyd.org.tr/tr/page.aspx?id=40



Gelelim ikinci efsaneye: Merkez Bankası'nın döviz rezervi 11 milyar $'dan 75 Milyar $'a çıkmış...

Yok yok, merak etmeyin... Burada da değinmeyeceğim doların Türk lirası karşısında nasıl dizginlendiğine, düşük kur uygulamasının kafaları nasıl bulandırdığına...

Ama yakınlarında eski (yenisi kalmadı çünkü) bir ihracat firması varsa sor, onlar anlatsın sana bu kur politikasından nasıl battıklarını, neler kaybettiklerini.

Ya da kimseye sonra, git aklına gelen ilk markete gir ve nasıl bir ithalat cenneti olduğumuzu gözlerinle gör. Çünkü bu kurlarla dışarıdan ithal etmek, içeride imal etmekten çok daha akıllıca.

Haa.. arada memleketin imalathaneleri kapanıyormuş, işsiz sayısı artıyormuş önemli değil. MB döviz rezervimiz var Smile))

Ama bu konuda da size kötü haberlerim var. Ben söyleyenlerin yalancısıyım vallahi:)

Merkez Bankası verilerinden yapılanı hesaplamaya göre, 17 Ekim'de 73 milyar 404 milyon dolar olan döviz rezervi, 24 Ekim'de 70 milyar 6 milyon dolara geriledi. Altın mevcudu ise 3 milyar 272 milyon dolar olarak gerçekleşti. Altın ve döviz varlıklarının toplamından oluşan brüt rezerv, döviz rezervindeki düşüşe bağlı olarak 73 milyar 278 milyon dolar oldu.

Dış varlıklarda azalma
Merkez Bankası'nın dış varlıklarının 3.3 milyar dolar azalarak 75 milyar 5 milyon dolara indiği dönemde, döviz yükümlülükleri ise 2.5 milyar dolar artarak 42 milyar 421 milyon dolar oldu. Merkez Bankası'nın döviz fazlası da 17-24 Ekim döneminde 835 milyon dolarlık azalışla 32 milyar 584 milyon dolara indi.


Yani sevgili okuyucum, bir yalancı baharın sonuna geldik. Her şey tepetaklak gelmeye başladı.

Aklıma bir de şu geldi: Bu döviz rezervleri, acaba gavurlara satılan kamu mallarının ödemeleriyle böyle şişmiş olmasın???

E tabi, artık satacak bi şey kalmadığı için, döviz rezervlerimiz de inmeye mi başladı tekrar yoksa? Smile))


Bunları da ben uydurmuyorum. Alın size yukarıdaki haberin kaynağı: http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=109483&KTG_KOD=310

Beğenmezsenizhaber verin, daha başka kaynaklar da var Smile


Hemen bir üçüncü maddeye geçelim... Diyorlar ki "Cumhuriyet tarihi boyunca ihracat 39 milyar $ olabildi bugün 139 milyar $ yükseldi. nerdeyse 3,5 kat arttı."

Vallahi bu oranları duydukça göğsüm kabarıyor. Smile

Ama sonra başka rakamları görünce göğsümün bakartısına içimin karartısı engel oluyor:)

Doları euroyu bir kenara bırakalım, benim kafam Türk lirasından başkasına pek basmıyor. Onun yerine oranlarla konuşalım isterseniz...

Meselaa...

2001 yılında, ihracatımız toplam ithalatımızın yüzde 75'ini karşılar vaziyetteymiş. Ve yine aynı yıl, ithalatta nedense yüzde 24'lük bir azalma var. Yani dışarıdan daha az mal alıp elin gavurlarına daha çok mal satmaya başlamışız Smile

2008 yılına geldiğimizde, yani Ak Parti hükümeti döneminde, ihracatımız ithalatın ancak yüzde 65'ini karşılayabilecek durumdaymış. Aynı yıl ithalat giderlerimiz ise yüzde 18,8 artmış.Smile

Başka bir hesaba vuralım daha iyi anlaşılsın durum:

2001 yılında ithalatta yüzde 24lük gerileme olurken ihracatımız sadece 12,8 oranında artış sağlayabilmiş.

2008 yılında ise ithalatımız yüzde 18,8 artarken (önceki eksiydi, bu artı) ihracatımızdaki artış yüzde 23,1...

Yani haklısınız. İhracatımız patır patır patlıyor.

Ama toplayın, çıkarın, çarpın, bölün ve ithalat yüzdeleriyle ihracat yüzdeleri arasındaki farkı kendiniz yorumlayın. Hangi dönemdeki rakamın daya büyük olduğunu sakın kimseye söylemeyin, Ergenekoncu sanmasınlar sizi Smile)

Bu da yıllara göre ihracat ithalat oranlarını gösteren çizelge. TÜİK onaylı Smile

http://www.tuik.gov.tr/Gosterge.do?metod=IlgiliGosterge&id=3489


Durmak yok, anlatmaya devam :)) "Borç stoku % 29 'a indi. (2001de kriz bu sebeple çıkmıştır % 95'e ulaşmıştı" de diyorlar. Derler...

Ama birileri de diyor ki:
"Türkiye'nin merkezi yönetim brüt borç stoku Ekim ayı sonu itibariyle geçen yıl sonuna göre yüzde 15,2 oranında artarak 438 milyar liraya çıktı.

Geçen yıl sonu itibariyle Türkiye'nin merkezi yönetim brüt borç stoku 380,3 milyar lira düzeyindeydi.

Hazine Müsteşarlığı'nın yayınladığı merkezi yönetim brüt borç stoku verilerine göre, Ekim sonu itibariyle iç borç stoku 327,2 milyar lira, dış borç stoku da 110,9 milyar lira oldu. Böylece, merkezi yönetim brüt borç stokunun yüzde 74,7'si iç borç, yüzde 25,3'ü de dış borç stokundan oluştu.

Borç stokunun 308,1 milyar lira tutarındaki kısmı Türk Lirası cinsinden, 129,5 milyar lira tutarındaki kısmı döviz cinsinden ve geriye kalan 400 milyon liralık kısmı da dövize endeksli borçlar oluşturdu.

HAZİNE ALACAKLARI

Öte yandan, bu yıl Ekim ayı sonu itibariyle Hazine alacakları da 28,3 milyar liraya ulaştı. Hazine alacak stoku içerisinde en yüksek pay 14,4 milyar lira ile mahalli idarelere ait bulunuyor.

2009 yılı Ekim ayı sonu itibariyle yapılan Hazine alacağı tahsilatı da 1,4 milyar lira olarak gerçekleşti."


Başka bir şey söylememe gerek var mı? Smile

http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=216999


İcraatlara biraz derinden bakmak lazım... Mesela; "Özürlü Maaşları 25 TL'den 234 TL'ye Çıktı"

Çok doğru...

Peki Türkiye'de ne kadar engelli (özürlü değil) vatandaşımız var biliyor musunuz?

8,4 milyon.

Peki bunlardan kaçı 2022 Sayılı Kanun kapsamında bu engelli maaşını alabiliyor?

Sadece 318 bin adedi!!!!!!

Yüzdesini ben bulamadım, siz hesaplayın.

Ha, şu her şeyi kat be kat artıran hükümetimiz, acaba engelli istihdamına el atmış mı diye baktınız mı hiç?

İŞKUR istatistiklerine göre, 2002 yılında kamuda istihdam edilen engelli sayısı 10880 kişi iken, 2007 yılında 23 bin 781 engelli vatandaşımız işe yerleştirilmiş.

Yani koskoca beş yıl içinde engelli istihdamı sadece iki katına çıkartılabilmiş.

Aynı kurumun verilerine göre halen 70 bin civarında engelli işe yerleştirilmeyi bekliyor.

Şimdi allahaşkına söyleyin:

318 bin kişiye verilen 234 TL övünülecek bir şey midir????

Daha fazlasını şu linkten okuyabilirsiniz:
http://www.ozida.gov.tr/stratejik_plan/turkiyede_ozurluluk.html



AKP hükümeti IMF'ye Olan Borcu 3'te 1'e İndirmiş...

Buna ben değil Sinan aygün cevap versin:))

"Uluslararası Para Fonu'na (IMF) 1947 yılında üye olan Türkiye, ilk stand-by anlaşmasını 1958 yılında imzaladı. Türkiye, IMF ile 1958-2007 yıllarını kapsayan 49 yıllık dönemde ise toplam 20 stand-by anlaşması yaptı.
Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından hazırlanan ''Türkiye-IMF İlişkileri Araştırması''na göre, halen Türkiye'de 20'nci stand-by anlaşmasını uygulayan IMF'nin bu denetim ve gözetimi Mayıs 2008'e kadar sürecek.
Son 49 yılın yarısından fazlasında Türkiye ekonomisinin yönetiminde belirleyici olan IMF, özellikle 2000'li yıllarla birlikte dünyada giderek gözden düşerken, Türkiye'de ise arka arkaya 3 stand-by anlaşması yaptı.
2000 yılı başında IMF ile süresi uzatılmış anlaşmalarla birlikte toplam 26 ülkenin stand-by (SBA) ve genişletilmiş fon kolaylığı (EFF) anlaşması bulunuyordu. Bunlardan Arjantin, Bosna Hersek, Brezilya, Estonya, Kore, Letonya, Litvanya, Meksika, Papua Yeni Gine, Filipinler, Romanya, Rusya, Tayland, Zimbabwe, Bulgaristan, Kolombiya, Endonezya, Ürdün, Kazakistan, Moldova, Pakistan, Panama, Ukrayna ve Yemen, IMF ile yollarını ayırdı.
Türkiye ve Peru, IMF'nin portföyünden kurtulamadı. Araştırmada söz konusu iki ülke ile ilgili ''IMF hapishanesinde tutuklu kaldı'' denilirken, Türkiye ve Peru'ya süreç içerisinde altı yeni ülke daha katıldığı belirtildi.
Araştırmaya göre bugün, IMF ile yola devam 8 ülke (Türkiye, Peru, Dominik Cumhuriyeti, Gabon, Irak, Makedonya, Paraguay ve Arnavutluk) bulunuyor.
IMF halen uygulanan ve süresi uzatılan (Arnavutluk) anlaşmalarla söz konusu ülkelere toplam 12 milyar dolar borç vermeyi taahhüt ederken, bu kredinin 10,1 milyar dolarını Türkiye'ye taahhüt edilen kredi oluşturuyor.
Bu kredinin 6,6 milyar dolarını kullanan Türkiye, 3,5 milyar dolarını ise Mayıs 2008'e kadar kullanmayı planlıyor. Stand-by anlaşmaları kapsamında IMF'nin taahhüt ettiği kredilerin bundan sonra kullanılabilecek kısmının da yüzde 70'ini Türkiye'nin kullanacağı kredi oluşturuyor.

IMF'YE EN BORÇLU ÜLKE TÜRKİYE
Brezilya ve Arjantin'in borçlarını ödemesinden sonra Türkiye, ''IMF'ye en fazla borcu bulunan ülke'' konumuna geldi.
1999 yılından bu yılın Mayıs ayı sonuna kadar Türkiye, IMF'den toplam 43 milyar dolar borç kullandı. Bu borcun 34,7 milyar dolarlık kısmı geri ödendi. Bu dönemde Türkiye, IMF'ye faiz olarak ise 5,6 milyar dolar ödedi.
2007 Mayıs sonu itibariyle Türkiye'nin IMF'ye toplam 8,7 milyar dolar borcu bulunuyor. Türkiye, kalan borcu için IMF'ye toplam 1 milyar dolar da faiz ödeyecek. Türkiye ödediği faizle, IMF'nin cari harcamalarını finanse eden tek ülke konumuna da geldi.
31 Ocak 2007 tarihli verilerine göre, IMF'nin 73 ülkeden alacağı bulunuyor. Toplam 19,9 milyar doları bulan bu alacağın 10,2 milyar doları (31 Ocak 2007 itibariyle) Türkiye'nin borcundan kaynaklanıyor. Bir başka ifadeyle, IMF'nin her 100 dolarlık alacağının 51 dolarını Türkiye'nin borcu oluşturuyor. Türkiye'yi 1,4 milyar dolarla Pakistan, 812 milyon dolarla Ukrayna izliyor.

BORÇLU BİR TÜRKİYE ORTAYA ÇIKTI
ATO, çalışma kapsamında IMF programlarının nasıl bir makro ekonomik tablo ortaya çıkardığını da araştırdı. Araştırmaya göre, Türkiye'ye biri çok ağır iki önemli finansal ve ekonomik kriz yaşatan ve yeni krizlere açık hale getiren IMF programlarının temel amacı, Türkiye'nin ''yüksek borçluluk düzeyini düşürerek, yüksek reel faiz oranlarını kabul edilebilir düzeylere çekmek'' olarak açıklanmıştı.
Dünyanın en yüksek nominal faizini vermeye devam eden Türkiye, yaşanan onca krize ve ödenen yüksek faturaya rağmen hala yüzde 11-12 düzeyinde ve dünya ortalamasının oldukça üzerinde bir reel faiz ödemeyi sürdürüyor.
1999 yılı sonunda Türkiye'nin 42 milyar dolar düzeyinde bir iç borç stoku bulunuyordu. IMF gözetiminde geçen yaklaşık 7,5 yıllık sürede iç borç stoku 1 milyar dolar artarak 195,4 milyar dolara kadar yükseldi. Milli gelirin yüzde 121 oranında arttığı bu dönemde iç borç stokundaki artış ise yüzde 365,2'ye ulaştı. 1999 yılında yüzde 22,7 olan ''iç borç stokunun milli gelire oranı'' 2006 yılı sonunda yüzde 44,8 oldu.
Türkiye'nin 1999 yılında toplam 103,1 milyar dolarlık dış borcu bulunuyordu. IMF ile program uygulanan dönemde dış borç yüzde 107 oranında artarak 213,4 milyar dolara (Mart 2007) kadar çıktı.
Hazine'nin iç borçları ile kamu ve özel sektörün dış borçlarının toplamından oluşan ''geniş anlamda borçlar'' ise bu sürede 264 milyar dolar artarak 145 milyar dolardan 409 milyar dolara kadar tırmandı.
Özel sektörün dış borçları ise 49,6 milyar dolardan 125,6 milyar dolara kadar yükseldi. Şirketlerin, Türkiye'deki bankalar ve bu bankalar aracılığıyla yurt dışından kullandıkları toplam krediler ise 33,5 milyar dolardan 139,9 milyar dolara ulaştı.

DIŞ TİCARET AÇIĞI DA ARTTI
Araştırmaya göre, Türkiye'nin bu dönemde hem ihracatı hem de ithalatı arttı. Ancak ithalat, ihracattan daha hızlı arttığı için dış ticaret açığı yükseldi.
Yıllık ihracatın yüzde 212 oranında artarak 90 milyar dolara yükseldiği bu dönemde yıllık ithalat, yüzde 265 oranında büyüyerek 144 milyar doları buldu.
Dış ticaret açığı ise yüzde 410 oranında artarak 10,5 milyar dolardan milyar dolara çıktı. Bu yüzden de 1999 yılında 1,3 milyar dolar olan yıllık cari işlemler açığı 2006 yılında 32 milyar dolarla GSMH'nin yüzde 8'ine yakın bir büyüklük oluşturdu.

FATURAYI TÜM SEKTÖRLER ÖDEDİ
IMF programlarının ağır faturasını tüm sektörler ödedi. Türkiye'nin sadece bankacılık sektöründe ödediği fatura bile, orta büyüklükteki bir ülkenin milli gelirine eşit bir büyüklük oluşturdu.
1999 yılında Türkiye'de 81 banka bulunuyordu. Banka sayısı 46'ya kadar düştü. Bankacılık sektöründe yabancıların yüzde 5 olan payı bu yıl Haziran ayı itibariyle anlaşmaya varılan banka satışlarıyla birlikte yüzde 24'e, borsada sahip oldukları paylarla birlikte yüzde 40.5'e ulaştı.
Araştırmada, IMF'nin dayattığı politikalar yüzünden işsiz kalanlara her geçen gün yenileri eklenirken, sıcak paraya ve ithalata dayalı büyüme modeli yüzünden ülkenin istihdam yaratamaz duruma geldiği vurgulandı.
Araştırmaya göre, 1990'lı yılları bir dizi krizlerle geride bırakıp 1988 yılında yakın izleme anlaşmasıyla IMF'ye yeniden teslim olan Türkiye, 2002 seçimlerinden sonra IMF ile yollarını ayırma şansını da kullanamadı.
3 Kasım 2002 seçimlerinden sora kurulan AK Parti hükümeti de Türkiye'nin IMF politikaları dışında seçeneği olmadığını kabul etti ve önceki stand-by anlaşmasını devam ettirmenin yanı sıra Mayıs 2008'e kadar uygulanacak ayrı bir stand-by anlaşması daha imzaladı.

ATO BAŞKANI AYGÜN
Araştırmaya ilişkin açıklamalarda bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün, IMF'nin gittiği tüm ülkelere, farklı özelliklerini dikkate almadan hep aynı programları uygulattığını ve çok küçük 1-2 ülke hariç hiç birinde de başarılı olamadığına dikkat çekerek, ''Türkiye, IMF programından farklı bir ekonomik program uygulayamaz mı? IMF'nin Türk halkına verdiği bunca zarara rağmen, siyasi partilerimizin bu konuda yeterince kafa yormamaları hem düşündürücü hem de çok üzüntü verici'' dedi.
Ekonomik programların temel amacının, ülke ekonomisi ve özellikle de istihdamın istikrarlı bir şekilde geliştirilmesi olması gerektiğine dikkat çeken Aygün, şunları kaydetti:
''Oysa, son 8 yılını IMF tarafından belirlenen ekonomik programlar uygulayarak geçiren Türkiye'de, bunun tam tersi bir tablo oluştu. Türkiye ekonomisi spekülatif sermayenin hızlı hareketlerine eskisine göre çok daha açık ve bu sermayenin en küçük bir olayda hızla ülkeyi terk etme olasılığı yüzünden eskisinden de daha istikrarsız ve kırılgan bir hale geldi. İşsizlik ise geçen yıl yaşanan küçük düşüşlere rağmen iki haneli olarak kalmaya devam etti.'' Türkiye gibi ülkelerde ekonomi politikalarının başarısını, yalnızca milli gelirdeki (GSMH) büyümeye bakarak değerlendirmenin yanlış sonuçlar vereceğine dikkat çeken Aygün, ekonomi politikalarının başarısını, ülkede yaşayanların yaşam standardını ne ölçüde artırdığına, sürdürülebilir, dengeli ve demokratik bir kalkınmaya ne ölçüde yol açtığına bakarak değerlendirmenin daha doğru olacağını ifade etti.


http://www.atonet.org.tr/turkce/bulten/bulten.php3?sira=314

http://www.milliyet.com.tr/2007/07/08/son/soneko11.asp


Ekonominin iyiye gittiğine dair gösterilen bir başka delil de "Devlet Bankaları Zarardan Kara Geçti" masalı...

Devletin bankası kaldı mı diye soracağım ama, allaha şükür hepsi satılmadı henüz Smile))))

Peki acaba kamu bankalarının bu karlılığının, 2007 yılında Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in "tüm kamu bankaları Kasım 2010'a kadar satılacak" beyanatıyla bir ilgisi olabilir mi???

Yani bu şişirme karlılık, kamu bankalarının satış değerini yükseltmek için devletin sağ cebindeki parayı sol cebine aktarması gibi bi göz boyaması olmasın? Smile)


.....

Neyse... Yaz yaz bitmiyor ekonomimizin nasıl iyiye gittiği. Bu kadar icraatı anlatmaya kağıt kalem yetmiyor gördüğünüz gibi :)

Kalanını bir başka yazıya saklayalım şimdilik. Siz de bu yazdıklarımı ölçün biçin o zamana kadar :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder